Bir kitap okudunuz ve hayatınız değişti, diyelim. Ama daha sonra okuduklarınız aynı tadı vermiyor olabilir. Bir daha, bir daha hayatınız değişsin istiyorsunuz. Bunun için ne yapmanız gerekiyor, söyleyeyim: Literature Map.
Aylık arşivler: Kasım 2011
Sosyal Medya Vaka Analizi: Çiçeksepeti.com
Her saniyem şu beyaz ekranın önünde geçtiği için sosyal medyada yaşanan birçok krize, iyi yönetilemeyen marka hikayelerine şahit oluyorum ama genelde başarısızlık hikayelerine blogumda yer vermekten çok hoşlanmam. Bunun belli başlı nedenleri var, çoğu da duygusal. İnsanları kırmaktan hoşlanmıyorum. İşim gereği başarısızlık hikayelerini sunumlarda vs. anlatıyorum evet, ama söz uçar yazı kalır derler, yazmak istemiyorum işte. :)
Bugün başıma çok ilginç bir şey geldi. Biliyorsunuz, bugün Öğretmenler Günü. Anneme bir jest yapmak istedim. Senelerdir bizi yetiştirmek için didindi, elinden gelen her şeyi yaptı ama her şeyin ötesinde dünyanın en kutsal mesleği olan öğretmenliği icra etti. Şimdi emekli oldu ama o benim için hala en sevgili öğretmenim.
Twitter Röportajları: @nivranar_
Rana ile tanışmamız tamamen tesadüf ama çok güzel bir tesadüftür. Yıllar yıllar önce ben daha üniversitedeyken ve düşe kalka ilerlerken hayatımda denk gelmiştim bloguna. Karşılıklı hoş sohbet, mail trafiği derken izimi kaybettirip geçtiğimiz yıl mıydı neydi çıktım karşısına. Hastası olduğum dövmeleri, sakin sessiz kedileri ve dehşetengiz saçla..ÇAT :)
Bu haftanın Twitter röportajları serisi konuğumuz RanaR ya da kısaca (!) @nivranar_
Sizi bi tanıyalım efem
Melaba. Ben1982- bursa doğumlu bir kişiyim. Psikoloğum aslında. Çoğunlukla çocuk ve yetişkinlerle çalıştım meslek hayatım boyunca. Daha ciddi atılımlarım da oldu mesleki bazda. Misal adli tıp’da master yaptım. Lakin illa bi tez yazılması gerkiyormuş, onu bilemedim. Tez nedeniye aşırı yüksek olan ders notu ortalamamı da yakarak okulu bıraktım. Ama hala içimde kalan bi durum bu, okula geri dönüp tezimi de yazıcam. Zaten ne kadar zor olabilir ki.. theh..
Yanı sıra istanbul’da ikamet ediyorum. İstanbul’u artık pek sevmiyorum. Çok yoruyor beni. Tek hayalim günün birinde küçük bir sahil kasabasında minik bir kafe açarak kendi kendime yetecek kadar para kazanmak. Ahahahahha! Tabi ki de tek hayalim bu değil. Büyük ikramiyeyi kazanıp ömrümün sonuna kadar dünyayı dolaşmak istiyorum.
Twitter hesabı açmaya nasıl karar verdin? Seni buraya hangi rüzgar attı?
İlk Twitter hesabım olan “nivranar” ı açalı şu ana kadar yaklaşık 2 yıl oldu. Hesabımı ilk takip ettiklerim ve takipçilerim sadece günlük hayatta da tanıdığım yakın çevremden oluşuyordu. Sonra twitter’daki retweet butonunu keşfetmemle birlikte “fenomen” kavramıyla tanıştım. İzlediğim insanların sayısı zaman içinde çoğaldı. Başlarda twitter’ı sadece eşimle dostumla gülüp eğlenmek için kullanırken, fenomenleri farketmemle birlikte farklı kişilerin dünyasına da göz atar oldum. Ancak kendim de bir blogger olduğum için, hesabımı ilk açtığım günlerde bile twitter’ı hiç bir zaman “X kişilerle Y’de kahve keyfi ;)” şeklinde kullanmadım. Çünkü twitter bir micro blog ve herkes oradan ne istiorsa paylaşabilir. Tıpkı bir blogger’ın yaptığı gibi. Benim tercihim de kendi blogumda kullandığım mizahi dili twitter’a aktarmak oldu. Sonrasında çok yakın arkadaşım olan sevgili @ege_bamyasi’nın katılımıyla da ortak oluşturduğumuz jargonu izleyicilerimizle paylaşmaya devam ettik.
Çok ilginç bir soru soruyorum şimdi: Ege Bamyası kim?
O’nu tanımayan var mı? :) Buradan kendisiyle ilgili özel açıklamalar yapmayacağım tabi ki.. herkesin bana sıkça sorduğu bir kaç soru vardı, “bamya senin sevgilin mi?, bamya senin kocan mı? Bamya ile kardeş misiniz?” filan gibi… Bamya benim çok yakın ve çok sevdiğim bir arkadaşım. Çok uzun zaman geçirdik birlikte, en zor, en eğlenceli, en stresli, en heyecanlı anlarımın çoğunu onunla geçirdim. ve geçirmeyi de düşünüyorum.
Nasıl bu kadar takipçin oldu Twitter’da?
“Bu kadar takipçin” derken, gerçekten azımsanamayacak bir kitleye hitap ediyordu “nivranar” hesabı. Kapattığımda yaklaşık 19.000 kişi beni izliyordu. Bu benim hayal gücümün bile ötesinde bir rakam. Bunun sırrı yok aslında. Ben kendi adıma sadece çok samimi olmaya çalıştım her zaman. Kendime has bir tarzım vardı ve bunu yansıtmakta başarılı oldum diyebilirim. Ama tabi ki de her zaman ve her yerde söylediğim gibi, @ege_bamyasi ile atışmalarımız olmasaydı hiç bir zaman bu denli hızlı bir çıkış yakalayamazdım. Bamya ile atışmalarımızın temeli aslında ikimizin kullandığı bazı kalıpların twitter’a ne kadar da uygun olduğunu fark etmemizle atıldı.
Daha sonra bamya yeni bri kalıp bulduğunu söyledi, ben de jargonu oluşturdum. Bu sayede yürüdük gittik. Yani kısacası samimiyet ve dostluk, beğeni kazanmamdaki en önemli etmenler. (ciddiyim)
Çok uzun zamandır bir blog hesabım var. Mizahi bir günlük olarak düşünebilirsiniz blogumu. Açıkçası 2 yıl önce bu kadar fazla kişiye hitap etmiyordum blogumdan ama twitter’ın da etkisiyle şu an hatrı sayılır sayıda kişiyle paylaşıyorum blogumdan yazdıklarımı.
Sence sosyal medyada takipçi sayısı önemli mi?
Kişisel anlamda beni 500.000 kişi bile takip ediyor olsa, yazdıklarımdan hoşnut değilsem, hiç bir önemi yok. İzleyici kitlesinin istediği doğrultuda şeyler yazmak hiç bana göre değil. Eğer takipçi sayım, bu şekilde artış gösterseydi çok daha erken kapatırdım eski hesabımı. Çünkü insan ister istemez etkilenir diye düşünüyorum. Nivranar hesabını kapatmamda insanlardan gelen “öyle yazma, böyle yaz” ya da “komik yaz, üzüntülü yazma” veya “SUS VE GÜLDÜR BİZİ!” şeklindeki yorumların çok etkisi oldu.
Burda verilmesi gereken tek cevap var: Orası benim micro blogum arkadaşım, sen ne karışıyorsun? Ama bu cevabı verdiğiniz zaman da “nankör, artist, burnu havada” etiketleri yapıştırılıyor anında. Kimse de nankör ya da burnu havada olarak anılmak istemez herhalde… Bence kaç takipçin olursa olsun, twitter herkesin hoş vakit geçirmesi gereken bir yer. Bunu takipçi sayısına endekslemek biraz saçma geliyor bana. Takipçi kaygısı ile hareket etmek samimiyeti ortadan kaldıracağı için, kişiye her alanda kazanç değil; kayıp getirecektir diye düşünüyorum. Bana ısrarla çok takipçi kazanmak istediğini söyleyen kullanıcılara da her zaman dediğim gibi, “hep beraber eğleşiyoruz işte, kasma!”
Işıl: Sosyal medya tv’ye konuk oldun. Bunun sana nasıl bir faydası dokundu?
Hem Yalçın hem de Serdar çok iyi niyetli ve şeker insanlar. İlk olarak onlarla bir arada olmak harikaydı. Benimle birlikte programa konuk olan arkadaşların, benim canlı yayın heyecanımdan faydalanıp beni hiç konuşturmamaları dışında (şaka) harika vakit geçirdiğim bir gece oldu. Bana en büyük artısı, ertesi gün twitter’da insanların yorumlarını okurken oldu.. sayfalarca güzel söz okudum, sayfalarca! O kadar duygulandım ki cidden gözyaşlarımı tutamadım. İnsanların sizi sevdiklerini bu şekilde ifade etmeleri çok hoş…
Son olarak sosyal medyada bu kadar aktif olman, iş hayatını nasıl etkiliyor?
Açıkçası işimi etkilemesi ya da etkilememesinin benim elimde olduğunu düşünüyorum. Günün her saati paylaşım düşünen, yolda yürürken akıllı telefonundan ileti giren biri olmadım hiç. İşim sırasında işime konsantre olmaya çalışıyorum herkesin yapması gerektiği gibi… Yanı sıra sosyal medya insana pek çok alanda kapı açabiliyor. Aklınızdan geçmeyecek kişilerle bağlantı kurup, aklınızdan geçmeyecek projelere katkıda bulunabiliyorsunuz. Sosyal medyayı mesleki anlamda akıllıca kullanmak beceri isteyen bir şey ve tahmin etmeyeceğiniz kada küçük hamleleriniz sizze büyük kapılar bile açabilir. Çok akıllı ve titiz seçimler yapmak gerekiyor.