Bir bahar akşamı, komşunun bahçesinden karanlığa incecik bir klarnet sesi yayılıyor. Ses öyle temiz ki, gökte biraz dolaşıp hemen yüreğime saplanıyor. Biraz acıtıyor, ama huzur veriyor. Aynı zamanlarda annemin Facebook’ta paylaştığı, “30 yılı geride bıraktık” notunun ekli olduğu bir fotoğraf görüyorum. Bahçeden gelen ses daha da inceliyor, inceliyor. Parçalanıyor, bin parçaya ayrılıyor. Ok gibi batıveriyor yüreğime. Demek o yüzden gün boyu aralıklarla yaptığımız konuşmalarda sesi betmiş, demek bana bir şey anlatmaya çalışıyormuş.
Alevleniyor içimde bir şey, kendime kızıyorum. Hatırlamadığıma. Unutkanlığıma. Sonra, kardeşime kızıyorum. Bana neden hatırlatmadığına, unutturduğuna.
Hışımla telefona sarılıyorum, “ah” diyorum. “Ah, ben özür dilerim. Nasıl unuttum 30. yıldönümünü“.
Annem yine, anneliğini yapıyor. “Canım benim, sen hatırlasan da hatırlamasan da bizim kalbimizde yerin hep aynı“
Hayat ne tuhaf.
Aradan seneler geçse de, eşek kadar olsan da anne ve babanın gözünde sen hep 3 yaşında, cıbıldak halinle sokaklarda koştuğun gibisin.
Annen ve baban da senin gözünde hep gençten delikanlılar; yaşamaya tutkun, birbirlerine aşık.
1983
2013