Etiket arşivi: twitter fenomenleri

Twitter Röportajları: @dokuyanemre

Emre Dokuyan çok neşeli, eğlenceli ve akıllı biri. Cidden.

Yeni medyayı nasıl kullanacağını çok  iyi biliyor, sessiz ama derinden. Daha 22 yaşında, Alman Edebiyatı okuyor. Zihni açık, mesela daha bu yaşta kitap yazdı. Yeteneklerinin, neyi yapıp neyi yapamayacağının farkında. Ben onu çok sevdim, karakterini de. Yani bazı insanlar doğuştan iyidir, içi temizdir. Kötülük düşünmez, elinde değildir. Emre de öyle işte.

Hatırlarsanız geçtiğimiz aylarda Rotaract Akademi‘nin düzenlediği Think Talk etkinliğine konuşmacı olarak davet edilmiştim hani, sosyal medya konuşmuştuk. Oraya geldi Emre, birlikte Twitter’ı falan da tartıştık. Neşeliydi. Bu haftanın Twitter Röportajları konuğu Emre Dokuyan. Keyifli okumalar :)

Okumaya devam et

Twitter Röportajları: @nivranar_

Rana ile tanışmamız tamamen tesadüf ama çok güzel bir tesadüftür. Yıllar yıllar önce ben daha üniversitedeyken ve düşe kalka ilerlerken hayatımda denk gelmiştim bloguna. Karşılıklı hoş sohbet, mail trafiği derken izimi kaybettirip geçtiğimiz yıl mıydı neydi çıktım karşısına. Hastası olduğum dövmeleri, sakin sessiz kedileri ve dehşetengiz saçla..ÇAT :)

Bu haftanın Twitter röportajları serisi konuğumuz RanaR ya da kısaca (!) @nivranar_

nivranar

Sizi bi tanıyalım efem

Melaba. Ben1982- bursa doğumlu bir kişiyim. Psikoloğum aslında. Çoğunlukla çocuk ve yetişkinlerle çalıştım meslek hayatım boyunca. Daha ciddi atılımlarım da oldu mesleki bazda. Misal adli tıp’da master yaptım. Lakin illa bi tez yazılması gerkiyormuş, onu bilemedim. Tez nedeniye aşırı yüksek olan ders notu ortalamamı da yakarak okulu bıraktım. Ama hala içimde kalan bi durum bu, okula geri dönüp tezimi de yazıcam. Zaten ne kadar zor olabilir ki.. theh..

Yanı sıra istanbul’da ikamet ediyorum. İstanbul’u artık pek sevmiyorum. Çok yoruyor beni. Tek hayalim günün birinde küçük bir sahil kasabasında minik bir kafe açarak kendi kendime yetecek kadar para kazanmak. Ahahahahha! Tabi ki de tek hayalim bu değil. Büyük ikramiyeyi kazanıp ömrümün sonuna kadar dünyayı dolaşmak istiyorum.

Twitter hesabı açmaya nasıl karar verdin? Seni buraya hangi rüzgar attı?

İlk Twitter hesabım olan “nivranar” ı açalı şu ana kadar yaklaşık 2 yıl oldu. Hesabımı ilk takip ettiklerim ve takipçilerim sadece günlük hayatta da tanıdığım yakın çevremden oluşuyordu. Sonra twitter’daki retweet butonunu keşfetmemle birlikte “fenomen” kavramıyla tanıştım. İzlediğim insanların sayısı zaman içinde çoğaldı. Başlarda twitter’ı sadece eşimle dostumla gülüp eğlenmek için kullanırken, fenomenleri farketmemle birlikte farklı kişilerin dünyasına da göz atar oldum. Ancak kendim de bir blogger olduğum için, hesabımı ilk açtığım günlerde bile twitter’ı hiç bir zaman “X kişilerle Y’de kahve keyfi ;)” şeklinde kullanmadım. Çünkü twitter bir micro blog ve herkes oradan ne istiorsa paylaşabilir. Tıpkı bir blogger’ın yaptığı gibi. Benim tercihim de kendi blogumda kullandığım mizahi dili twitter’a aktarmak oldu. Sonrasında çok yakın arkadaşım olan sevgili @ege_bamyasi’nın katılımıyla da ortak oluşturduğumuz jargonu izleyicilerimizle paylaşmaya devam ettik.

Çok ilginç bir soru soruyorum şimdi: Ege Bamyası kim?

O’nu tanımayan var mı? :) Buradan kendisiyle ilgili özel açıklamalar yapmayacağım tabi ki.. herkesin bana sıkça sorduğu bir kaç soru vardı, “bamya senin sevgilin mi?, bamya senin kocan mı? Bamya ile kardeş misiniz?” filan gibi… Bamya benim çok yakın ve çok sevdiğim bir arkadaşım. Çok uzun zaman geçirdik birlikte, en zor, en eğlenceli, en stresli, en heyecanlı anlarımın çoğunu onunla geçirdim. ve geçirmeyi de düşünüyorum.

Nasıl bu kadar takipçin oldu Twitter’da?

“Bu kadar takipçin” derken, gerçekten azımsanamayacak bir kitleye hitap ediyordu “nivranar” hesabı. Kapattığımda yaklaşık 19.000 kişi beni izliyordu. Bu benim hayal gücümün bile ötesinde bir rakam. Bunun sırrı yok aslında. Ben kendi adıma sadece çok samimi olmaya çalıştım her zaman. Kendime has bir tarzım vardı ve bunu yansıtmakta başarılı oldum diyebilirim. Ama tabi ki de her zaman ve her yerde söylediğim gibi, @ege_bamyasi ile atışmalarımız olmasaydı hiç bir zaman bu denli hızlı bir çıkış yakalayamazdım. Bamya ile atışmalarımızın temeli aslında ikimizin kullandığı bazı kalıpların twitter’a ne kadar da uygun olduğunu fark etmemizle atıldı.

Daha sonra bamya yeni bri kalıp bulduğunu söyledi, ben de jargonu oluşturdum. Bu sayede yürüdük gittik. Yani kısacası samimiyet ve dostluk, beğeni kazanmamdaki en önemli etmenler. (ciddiyim)

Twitter dışında aktif olarak hangi platformları kullanıyorsun? O platformlarda da bu kadar çok takipçin var mı? Örneğin blog?
 

Çok uzun zamandır bir blog hesabım var. Mizahi bir günlük olarak düşünebilirsiniz blogumu. Açıkçası 2 yıl önce bu kadar fazla kişiye hitap etmiyordum blogumdan ama twitter’ın da etkisiyle şu an hatrı sayılır sayıda kişiyle paylaşıyorum blogumdan yazdıklarımı.

Sence sosyal medyada takipçi sayısı önemli mi?

Kişisel anlamda beni 500.000 kişi bile takip ediyor olsa, yazdıklarımdan hoşnut değilsem, hiç bir önemi yok. İzleyici kitlesinin istediği doğrultuda şeyler yazmak hiç bana göre değil. Eğer takipçi sayım, bu şekilde artış gösterseydi çok daha erken kapatırdım eski hesabımı. Çünkü insan ister istemez etkilenir diye düşünüyorum. Nivranar hesabını kapatmamda insanlardan gelen “öyle yazma, böyle yaz” ya da “komik yaz, üzüntülü yazma” veya “SUS VE GÜLDÜR BİZİ!” şeklindeki yorumların çok etkisi oldu.

Burda verilmesi gereken tek cevap var: Orası benim micro blogum arkadaşım, sen ne karışıyorsun? Ama bu cevabı verdiğiniz zaman da “nankör, artist, burnu havada” etiketleri yapıştırılıyor anında. Kimse de nankör ya da burnu havada olarak anılmak istemez herhalde… Bence kaç takipçin olursa olsun, twitter herkesin hoş vakit geçirmesi gereken bir yer. Bunu takipçi sayısına endekslemek biraz saçma geliyor bana. Takipçi kaygısı ile hareket etmek samimiyeti ortadan kaldıracağı için, kişiye her alanda kazanç değil; kayıp getirecektir diye düşünüyorum. Bana ısrarla çok takipçi kazanmak istediğini söyleyen kullanıcılara da her zaman dediğim gibi, “hep beraber eğleşiyoruz işte, kasma!”

Işıl: Sosyal medya tv’ye konuk oldun. Bunun sana nasıl bir faydası dokundu?

Hem Yalçın hem de Serdar çok iyi niyetli ve şeker insanlar. İlk olarak onlarla bir arada olmak harikaydı. Benimle birlikte programa konuk olan arkadaşların, benim canlı yayın heyecanımdan faydalanıp beni hiç konuşturmamaları dışında (şaka) harika vakit geçirdiğim bir gece oldu. Bana en büyük artısı, ertesi gün twitter’da insanların yorumlarını okurken oldu.. sayfalarca güzel söz okudum, sayfalarca! O kadar duygulandım ki cidden gözyaşlarımı tutamadım. İnsanların sizi sevdiklerini bu şekilde ifade etmeleri çok hoş…

Son olarak sosyal medyada bu kadar aktif olman, iş hayatını nasıl etkiliyor?

Açıkçası işimi etkilemesi ya da etkilememesinin benim elimde olduğunu düşünüyorum. Günün her saati paylaşım düşünen, yolda yürürken akıllı telefonundan ileti giren biri olmadım hiç. İşim sırasında işime konsantre olmaya çalışıyorum herkesin yapması gerektiği gibi… Yanı sıra sosyal medya insana pek çok alanda kapı açabiliyor. Aklınızdan geçmeyecek kişilerle bağlantı kurup, aklınızdan geçmeyecek projelere katkıda bulunabiliyorsunuz. Sosyal medyayı mesleki anlamda akıllıca kullanmak beceri isteyen bir şey ve tahmin etmeyeceğiniz kada küçük hamleleriniz sizze büyük kapılar bile açabilir. Çok akıllı ve titiz seçimler yapmak gerekiyor.

Twitter Röportajları: @ortadunyasakini

Biz eskiden ünlü isimlere hayrandık. Televole, paparazzi programları ile keşfettiğimiz ünlülerin “ışıltılı” hayatları, televizyonun camından yansıyarak karanlık oturma odalarımızı aydınlatırdı. Hatta o kadar kapalıydı ki zihnimiz birçok yaşıtımız ünlü olmak için evde kaçtı ve diğerleri evden kaçan ufacık kızların yol kenarlarında biten acıklı öykülerinden kitaplar yazdı, biz de cıkcık diye diye onları okuduk. Hiç unutmam ortaokulda mıydım neydim, annemle kuaföre gitmiştik bir gün. Dönemin en popüler Türk şarkıcısı Doğuş ve onun “Gamsııız, Vicdansııız” isimli oldukça acıtasyon şarkısı Kral Tv’den kuaförün buğulu camlarına baskı yapıyor, acı nedir bilmeyen ufacık yüreğim saçma sapan bir şekilde sızlıyordu. Anlamıyordum neden bu kanal açık, neden Doğuş dinliyoruz ki? Meğer orada çalışan kız, Doğuş hayranıymış. Doğuş’a ulaşmak için mektuplar mı yazmamış, konserlerine mi gidip bağırmamış. Ulaşamamış tabii.

Aradan yıllar geçti, şimdi düşünüyorum da, artık istediğiniz herkese ulaşabiliyorsunuz. Six degrees of separation deneyini biliyorsunuzdur. Yani bu deney o zaman da geçerliydi ama artık daha kolay. Ünlülerin çoğu ile sanki kanka, akraba, eş-dostmuşçasına sohbet edebiliyorsunuz. Hatta bazen onlar size hayran oluyorlar. Bunun örnekleri mevcut.

hayran Okumaya devam et