Gökyüzü yeryüzüne çok yakındı. Gerçekten, kolunuzu havaya kaldırsanız ona rahatlıkla erişebilirdiniz. Kim ne zaman acıksa, tek yapması gereken elini uzatmak, gökyüzünden bir parça koparıp yemekti. Dolayısıyla hiç kimse çalışmak zorunda değildi.
Evet, bir süre her şey yolunda gitti, ama bazen insanlar yiyebileceklerinden daha fazlasını koparıyorlar, yiyemediklerini yere atıyorlardı. Yine de gökyüzü öyle büyüktü ki herkese fazlasıyla yetiyordu. Gerçekten ihtiyaç duyulandan fazlası koparılsa ne olurdu ki?
Belki insanlar için sorun değildi ama gökyüzü için büyük sorundu. Yarısı yenmiş bir artık gibi yere atıldığını görmek gökyüzünü hem üzüyor hem de kızdırıyordu. İşte bu yüzden gökyüzü bir gün şöyle dedi: “Ey insanlar! Karnınız her guruldadığında benden bir parça koparıyor, küçük bir ısırık alıyor, sonra da kalanını atıyorsunuz. Hemen buna bir son vermezseniz o kadar uzağa gideceğim ki, bir daha bana kimse dokunamayacak. Anladınız mı?”
Evet, insanlar anlamıştı ve çok korkmuşlardı. Bir süre kimse gökyüzünden yiyebileceğinden daha fazlasını koparmadı. Ama daha sonra verdikleri sözleri unutmaya başladılar. Günün birinde, bir adam gelip kırk kişiyi bir ay boyunca beslemeye yetecek kadar büyük bir parça kopardı. Birkaç küçük ısırık aldı, kalanıysa omzunun üzerinden arkaya attı, sonra da görebileceğiniz en mutlu ve vurdumduymaz haliyle bayırdan aşağı yürüdü. Olan biteni gören gökyüzü hiçbir şey söylemedi, fakat büyük bir gürültüyle kendisini olabildiğince yukarıya çekti, çok çok yukarılara…
İnsanlar ne olup bittiğini fark ettiklerinde ağlamaya ve gökyüzüne geri gelmesi için yalvarmaya başladılar. Bir daha bu şekilde davranmayacaklarına söz verdiler, fakat gökyüzü hiçbir şey duymuyormuş gibi davranıyordu.
Ertesi gün, insanların yiyecek hiçbir şeyleri yoktu. Karınlarını doyurmak için gidip çalışmak zorunda kaldılar; işte insanların her gün çalışmalarının sebebi budur.
Bir Kuzey Amerika masalı
Hayatımda okuduğum en saçma yazıydı.
ödevime yardımcı olacak sandım ama intar etmek istedim!