University College London Antropoloji bölümü profesörlerinden Stefana Broadbent, internetle birlikte insanlar ve kurumlar arasında yeni ve gizli bir gerilim olduğunu düşünüyor. Kurumlar, yani okullar, hastaneler, ofisler, devlet daireleri gibi hepimizin gündelik hayatlarının büyük bir kısmını geçirdikleri yerler bir takım kurallarla işleyişlerini sürdürürler.
Örneğin, öğrencilerin derste telefonla konuşmaları yasaktır ya da fabrikalarda mesai saatleri içerisinde sevdiklerinizle iletişim kurmanız mümkün değildir. Ama internetle birlikte bu biraz şekil değiştirdi. Artık insanlar iletişim kanallarını kullanarak bu kurumların onlara dayatmış olduğu soyutlanmayı kırıyorlar. Bunu nasıl yapıyorlar? Çok basit, kendinizden düşünün, eğer çalıştığınız iş yerindeki bilgisayarınızda sosyal ağlara erişim yoksa akıllı telefonunuzu kullanarak Facebook güncellemelerine bakarsınız, sevgilinizle gtalktan anlık mesajlaşırsınız ya da telefonunuz sadece mesaj yazmaya ve konuşmaya yarıyorsa tuvalete gider orada konuşursunuz.
Eskiden, yani bundan 20 yıl kadar önce çalışanların ve öğrencilerin böyle bir şansı yoktu. Zaten bu kişilerden beklenen de bu değildi. Ofise, okula ya da hastaneye gittiğinde mesai saati bitimine kadar tüm iletişim kanalları kapalıydı. Yakın çevrenizle hiçbir şekilde kontakt kuramıyordunuz.
Eğer şanslıysanız koridorda bir yerlerde umumi bir telefon vardı ya da belki müdürseniz odanızda direkt hat vardı. Ama bu bir işe yaramıyordu çünkü temelde bir kere bu binalara girdiyseniz yakın çevrenizle bağınız yoktu. Bunun teknik yetersizlikle bir ilgisi yok elbette, telefon var ama beklenti yok. Kimse siz sevgilinizi aramadınız diye size kızmıyor, çocuğunuz eve sağ salim döndü mü diye aramadığınız da sizi yargılamıyordu. Çünkü toplumların normali buydu. Üstelik bunu çocuklarımıza da öğretiyorduk. Bu tıpkı sağ beyin ile sol beyni birbirinden ayırmak gibi. Modern yaşam, endüstriyel toplum çocuğun annesi ile olması fikrine oldukça uzak. Anne çalışmak zorunda ve çocuğu daha 1 yaşındayken kreşe gitmeli. Hiç tanımadığı insanların ona ne yapıp ne yapmaması gerektiği konusunda verdiği direktifleri dinlemeli. Bu direktifler oldukça iyi planlanmış bir sistemde var olmanın ilk adımlarıdır. Bir tür taklit mekanizması. Giriş, çıkış, aktiviteler, takım çalışmaları, öğle yemeği… Ama en önemlisi dikkati yoğunlaştırmaktı.
Şimdilerde ise bu durum oldukça değişti. Çocuk dilediği an telefonu ile annesine ulaşabiliyor, annesi istediğinde çocuğuna mesaj atabiliyor. Fabrikadaki işçi gece vardiyasından önce karısını arayarak iyi geceler diliyor. Ya da işi sadece sosyal ağlarla ilgili insanlar var, benim gibi.
Kurumlar hala işyerinde telefonla konuşmayı yasaklıyor, para cezaları veriyor, sosyal ağlara girişi engelliyor. Burada neden, işçinin zaman kaybı olabilir, para kaybı olabilir, öğretmenin öğrencisinin dikkatini kazanması olabilir. Ama gerçek şu ki kurumlar kimin kendi kendine karar verme hakkı olduğuna, kimin yalıtılıp yalıtılmaması gerektiğine karar vermeye çalışıyorlar.