Muhteşemdi. Uyuşturucu bağımlısı bir dedenin 7-8 yaşlarındaki güzellik yarışmalarının hayranı, torunu Olive’i Little Miss Sunshine isimli bir çocuk güzellik yarışmasına hazırlaması. O sırada Proust araştırmacısı amca Frank’in erkek arkadaşı tarafından aldatıldıktan hemen sonra girdiği bunalım sonucu (hayır esas neden bu değil) intihar etmesi. Büyük kardeş Dwayn’in sessizlik yemini ve alttan alta ulan herkesten nefret ediyorum çünkü ben bir ergenim temalı davranışları. başarısız bir motivasyon programcısı baba. aynı anda bütün aile bireylerini idare etmeyii ustalıkla başarmış ve sanırım bunun için kendi hayatından vazgeçmiş bir anne.
Bir yol hikayesi aslında bu film. Ve yoldayken herkesin kendiyle, başarısızlıklarıyla hesaplaşması. Aile sevgisi var bir de. Ki ben son 1 ya da 2 yıldır bunun anlamını en az bahsettiğim filmdeki aile kadar iyi öğrendim. Aile candır! Güzellik yarışmasındaki dans sahnesi ekstra ekstra muhteşem. Yamulmuyorsam 25 yarışmacı var. (ya da tamamen atıyorum) Son yarışmacı esas kız Olive. (hafif tombik, gözlüklü)
Ona gelinceye kadar bütün ufak kızlar, Amerikan rüyasının pırıltılı ışıkları altında, yapay yüzlerindeki anlamsız gülümsemelerle dans edip şarkı söylüyorlardı. Neredeyse çıplak bedenleri, pedofiliye beş kala dans edip daha ne olduklarını anlamadıkları figürlerle sahnede turlar atmaları vs. Sıra Olive’e geldiğinde seyirciler sandalyelerini terk ediyorlar. Yuhalamaya çalışıyorlar. Sebep Olive’in dansıymışçasına. Aslında kendi kızları da aynı b.kun laciverti. Burada anlamsızlıklar karmaşası yaşanıyor işte. Olive onlara kendi kızlarının nasıl dans ettiğini gösteriyor. Olive Rocks!
Vosvos dolmuş. Anne bana onu aldıracaktın! :/
Hep spolier verdim. Hep!