Geçen hafta yine yollardaydım. 2 saatlik uyku sonrası sabah 4′te uyanıp havaalanına doğru giderken “yav acaba otobüs uçaktan daha mı iyi?” diye düşünmedim değil. Aslında bu defa yalnız değildim, maaile Ankara’ya gittik. Can, annem ve babam beni yalnız bırakmadılar. Gerçi burada gizli bir parantez açmakta fayda var; kardeşim Ankara’da okuduğu için ve annemler uzun zamandır onu göremediği içindi tüm yorgunluk ama kendime pay çıkarmakta bir sakınca görmüyorum. Çünkü canım annem ve Can 1 saatlik uykusuna rağmen TOBB’da beni yalnız bırakmadılar. Teşekkürlerimi bir borç bilirim.
TOBB Liderlik Kampı bu yıl ikinci defa Endüstri ve Verimlilik Topluluğu tarafından düzenleniyormuş. Sevgili Melda Ulubay bana mail atana kadar benim konudan haberim yoktu. Ama araştırınca gördüm ki gencecik çocuklar, tırnakları ile kazıyarak muhteşem bir organizasyona imza atıyorlar. Her şeyden öte, bir öğrenci topluluğunun Egemen Bağış, Rifat Hisarcıkoğulu, Gamze Cizreli, Ataman Özbay gibi isimleri bir araya getirerek tüm Türkiye’den üniversite öğrencilerine liderlik ile ilgili bilgi ve tecrübeleri hiçbir beklenti ummadan sunması; Kariyer.net, Coca-Cola, Eti gibi markaların sponsorluğunu alması takdir edilesi bir durum.
Sabahın erken saatlerinde TOBB’dan bir görevlinin beni Aşti’den makam arabasıyla ile alması ile başladı o günkü maceram. Alışkın değilim ben böyle ilgiye, biraz şaşırdım doğrusu. Gerçi Melda mailinde “sizi en iyi şekilde ağırlayacağımıza emin olabilirsiniz” demişti ama bu kadarını da beklememiştim.
Herhalde ben Ankara’yı çok sevmediğim için kaderin bir oyunu olarak kar yağışı Ankara’ya gelir gelmez başladı. Hava o kadar soğuktu ve griydi ki İzmir’in dağlarında çiçekler açar şarkısı gün boyu dilimden düşmedi. Saat 10:30 gibi açılış ve protokol konuşmaları yapılmaya başlandı. Her konferansta olduğu gibi konuşmasını yapan protokolün değerli konukları “işleri çok yoğun” olduğu gerekçesi ile birer birer ayrıldılar ortamdan.
Öğleden sonra Ataman Özbay, Gamze Cizreli ve ben kaldık konuşmak için. Ataman Bey, Uni firmasının sahibi. İnsan mendil satarak milyarder olur mu sorusunun cevabını merak edenler olabilir diye söylüyorum Ataman Bey öyle biri. Oldukça iyi niyetli, açık yürekli bir yönetici. Çok fakirlik çekmiş ama bu durum onu hiç yıldırmamış aksine girişimciliğin özünü en iyi şekilde kavratmış. Fırsat bulursanız bir gün dinleyin hayat hikayesini.
Akabinde Gamze Cizreli vardı. Kendisi sadece konuşmasını yapacağı saatte teşrif etti ve konuşmasını tamamlar tamamlamaz da ortamdan uzaklaştı. Çok başarılı bir iş kadını bu hanımefendi. Dragon’s Den‘den falan tanırsınız. Yatırımlar yapıyor, girişimleri var. En değerli markası da 17 şubesi ile Big Chefs.
Çok güzel bir konuşma yaptı, bugüne kadar yaşadığı tatsız olayları, nasıl sıfırdan başladığını… Hepsini açık yüreklilikle paylaştı. Öğrenciler de onu çok sevdi. Ben de. Konuşmasının bir yerinde, geçen günlerde gerçekleşen 2. İzmir Girişimcilik Zirvesi’nde de aklıma takılan bir soruyu sordum Gamze Hanım’a.
-Big Chefs gibi markaları yarattıktan sonra hisselerinizi satmak ya da tamamen devredip sıfırdan yeni bir şeyler kurmak sizi üzmüyor mu? Ben kendi çalıştığım ajanstan – ki maaşlı çalışıyorum – ayrılmayı düşünemiyorum. O kadar bağlandım ki oraya. Siz markanızla duygusal bağ kurmuyor musunuz?
Gamze Hanım bu soruya oldukça tepkili bir yanıt verdi. Girişimci dediğin duygusal olmaz, üzülmez. Bu bir iş, yapacaksın ve bitecek. “Senden girişimci olmaz” dedi bana. :/ Tüh.
Gamze Hanım’ın ardından konuşma sırası bana geldiğinde ne diyeceğimi, nasıl başlayacağımı bilemedim. Yani benim öyle çok acaip başarılarım yok, Türkiye hazinesine milyondolarlık değerler yaratmıyorum. Ne diyeyim de bu çocuklar beni ciddiye alsın? Aynen bunu söyledim: “Arkadaşlar benim öyle çok fancy bir hayat hikayem yok. Hatta muhtemelen sosyal medya olmasaydı hiç biriniz beni tanımayacaktınız ya da burada sizlerle böyle bir konuşmayı yapacak fırsatım dahi olmayacaktı. Evet, ben duygusalım ve çekip gidemem öyle bir anda. Büyütürüm, severim. Sanırım bu işi de çok iyi yapıyorum. Yani en iyi yaptığım iş bu. Çalıştığım markaları kendiminmiş gibi benimseyip onların sosyal medyadaki marka görünürlüklerini en iyi şekilde gerçekleştirmek.”
Yeni Liderlik hakkında o gencecik, Türkiye’nin dört bir yanından gelen 400 kişiye bildiklerimi anlattım. Lider olarak da Barack Obama’yı seçtim. Biliyorsunuz Barack Obama’nın 2008 seçimlerinde kullandığı sosyal medya araçları seçilmesinin en büyük etkenlerinden biri ve dünyanın bu güne kadar gördüğü en etkili sosyal medya kampanyası. Öğrencilerin de epey ilgisini çekti. O kadar üniversite gezdim ama böylesini hiç görmemiştim. Arkadaşların hepsi inanılmaz ilgiliydi, her sorulan soruya cevap verdiler, katıldılar. Ve ben çok mutlu oldum. Duygusal olmak da iyi yani :)
Aşağıda TOBB – Liderlik Kampı’nda yaptığım sunumu bulabilirsiniz.
Beni o güzel havayı solumam için davet eden Melda Ulubay ve Endüstri ve Verimlilik Topluluğu’na, katılımcıların hepsine tek tek teşekkürlerimi sunuyorum.